22 Şubat 2012

son beş yılımın anatomisi

yaş 17*


Benim hayatımın tam olarak dönüm noktasıdır.

Daha 17'diydim, aşık oldum, aşkı buldum. 
Kalp çarpması neydi, 17'mde öğrendim.
"Birinin her şeyin olması" neydi, 17'mde anladım.
Sonra uzun bir yolun çıkış kapısını bulmak için başladı, yolculuğum.
Her şey salt o sınava, "hayatımın sınavına" bağlıydı; düşler, büyük umutlar, özgürlük... 

Edilebilecek tüm isyanları, henüz 17'mde tükettim. 
Ben, deli çağımın en görkemli zamanını 17'me hapsettim.

Ben 17'mde sandığımdan daha sancılı daha uzun ve tüm bunların aksine aşkla, huzurla dolu bir yolun tam başındaydım!
Rüzgar nereye savurursa, heyecanım neye yenik düşerse oradaydım.

yaş 18*

 "İşte özgürlük, işte bireyselleşme bilincine vardım" diyemeden,  henüz 18'imde pembe gözlüklerimin yerini tamamen şeffaflık aldı.

Büyük düşler adadığım üniversite hayatının bana ilk öğrettiği şey, hayal kırıklığı oldu.
Bugün bile gözümün önünden gitmeyen bir sahnedir, o ilk veda anım.
Daha ne olduğunu kavrayamamışken, her metrekaresi sana yabancı bir şehirde ne yapacağını bilmez ve yapayalnız bulursun, kendini. 
Kimse bilmez, kimse görmez.

Önce alışkanlıklarından vazgeçmek zorunda bırakılırsın, sonra yenilikler gelir. 
Her şeyden öte, hep o hayalini kurduğun "yeni hayat" vardır, önünde. Ama sen, defalarca vazgeçersin defalarca yenilirsin. 

Kabullenmek istemediğin her şey, gelip "kaderin" oluverir.

yaş 19*


Ve yeni düzen, seni içine çekmeye başlar. Kendi yolunu çizersin.
Yanlış veya doğru kendi kararlarını verirsin. 
Hezimetine ya da zaferine yalnız senin sahip olduğun kararlar...

Aynı şeyleri yaşamaktan korktuğum için, yenilerine cesaret edemediğim pişmanlıklar yaşadım, henüz 19'umda.
Ben risk almayı yalnızca tavlada başarabildim. Ondan ötesi laf-ü güzaf.

Adına dost dediğim insan evlatları tanıdım, çok sahiplendim, çok sevdim.


yaş 20*

Her şey, yerli yerindeydi.
Kendimce bir düzenim vardı, özenle sahip çıktığım.

İki sene öncesine bakarak daha olgun, daha realist, daha seçici ve "daha ..." diye devam eden biri olup çıkmıştım.
İnsan hayatında "zaman kavramı"nın bu denli önemli olduğunu anladığımda henüz 20'mdeydim. Ve geriye dönüp değiştirmek istediğim onca şey vardı, henüz 20'mdeyken.

Öyle ya kendi kaderimi kendim çizmiştim. Şimdi hayıflanmak, neden?


yaş 21*

Hayat, bir tokat gibi çarpar, insanın yüzüne!
Ne olduğunu anlayamadan, bir savaşın ortasında bulursun, kendini.


Kaybettiğimi sandıklarımın, aslında zaten bana ait olmadıklarını anladığımda henüz 21'mdeydim.
Çok sevdim demiştim ya çok acıtır, sandım. Çabuk geçti. Adına dost dediğim insan evlatları, zaten benimle değillermiş...
Sonra o şehri, daha çok sevdim. Bana sahip olabileceğimden daha fazlasını verdi; en çok da ayaklarım sağlam, yere basabilmeyi... 


Binbir telaş kaplamıştı, yüreğimi, henüz 21'mdeyken...
Mezun olma telaşı, biterse ne yaparım telaşı...
Dört yılı, bir yıla sığdırmak gibi. "Bu da eksik kalmasınlar"la geçen son üniversite yılım.
En hüzünlü ve bir o kadar da eğlenceli, son yılımdı.

Her şeyi ne kadar da çabuk eskittiğimizi öğrendiğimde, bir insan yitirmenin aslında çok şey eksiltmediğini anladığımda henüz 21'imdeydim.


yaş 22**

Tarifsiz özlemek duygusu!
Ben ki hayatımın son 5 yılını özlemekle geçirmiş olmama karşın, hiç istemeden dahil olup sonra da içinden çıkmak istemediğim "o hayatı" delice özlüyorum...
Başka hiçbir şeyle kıyası mümkün değil, bu duygunun.
  
Şimdilerde kendimi o koca boşluğa hapsetsem de son beş yılımın bana kattıkları yadsınamaz. 

*Kimbilir daha neler neler öğrendim. 
**Kimbilir daha neler neler öğreneceğim.







Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...